Okuyuculardan gelen bazı mesajlar, bağışıklık sistemi konusunda sağlık elemanlarının bile yeterli bilgiye sahip olmadığını ortaya koyuyor.
İltihaplı bir rahatsızlığı nedeniyle aşırı antibiyotik yüklemesi yapılan bir hastanın, antibiyotiğe rağmen iltihaplanmanın önlenememesi nedeniyle “bağışıklık sisteminin” güçlendirilmesi gerektiği düşünülüyor ve hastaya “vitamin” kürü uygulanması öneriliyor. Halbuki bedenin güçlenmesi ile bağışıklık sisteminin güçlenmesi farklı kavramlar. Bir diğerinde ise, sık sık soğuk algınlığından yakınan hastaya uzun süreli antibiyotik tedavisi uygulanmasına rağmen tekrarlayan enfeksiyonlardan bıkan hastanın gazetede “bağışıklık sistemi” ile ilgili yazıları okuduktan sonra konu ile ilgili sorusuna ise hekim “bu konu ile ilgili bilgisi bulunmadığını” söylüyor! Bunun nedeni, muhtemelen, bu tip ilaçların etkisinin uzun vadede ortaya çıkabilmesi. Kaçınız bu tip ilaçları kullanmadan önceki dönemde 3-4 defa soğuk algınlığına yakalanırken, aldıktan sonra 1-2 defa yakalandığına dikkat eder ki! Bir öğretim üyesi arkadaşım geçen ilkbaharda sık sık soğuk algınlığına yakalanıyordu. Kendisine yaptığım öneriyi uyguladıktan sonra, geçenlerde bana önerdiğim ilacın kendisine iyi geldiğini; bu sonbaharda birinde banyo yaptıktan sonra maça gittiği için ve diğerinde ise soğukta beklemek zorunda kaldığı için, iki defa boğazında yanma hissettiğini, ancak ertesi güne hiç birşeyinin kalmadığını söyledi.
Şüphesiz bağışıklık sistemi ilaçlarının herkese iyi gelmesi beklenmemeli. Daha öncede belirttiğim gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak direnç kazanmak için gerekli süre değişiyor. Ancak bağışıklık sistemi ilaçlarının KESİNLİKLE KULLANILMAMASI gereken durumlar da var.
Bağışıklık sistemi üzerinde etkisi olan ilaçların kesinlikle kullanılmaması gereken en önemli durum, “bağışıklık sisteminin baskılanması” amacıyla ilaç kullanan kişilerdir. Bilhassa organ nakli ameliyatlarından sonra bağışıklık sisteminin sürekli olarak baskılanması için hastalara ilaç verilmektedir (Siklosporin, İmmuran vb.). Bu nedenle, bu hastalarda soğuk algınlığı ve benzeri hastalıklar sık sık tekrarlar. Ancak bağışıklık sisteminin etkinleşmesi organ reddine yol açacağından mutlaka kaçınılmalıdır.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir durum ise, otoimmün bozukluğu olan, yani doğuştan bağışıklık sistemi hastalığı olanlar, aktif tüberküloz, lökozis, kollajen hastalığı, multipl skleroz, AIDS, HIV enfeksiyonu vb., bağışıklık sisteminin kontrol dışı uyarılması riski bulunabileceğinden hekim kontrolü ile uygulanması daha doğru olacaktır. Ancak bir hususu belirtmekte yarar var; bu tip hastalar üzerinde olumsuz etki görülebileceğine dikkat çekilmekle beraber, şimdiye kadar bildirilen olumsuz rapor sayısı fazla değildir. Risk nedeniyle bu tip hastalarda kesinlikle hekim kontrolü dışında ilaç kullanımından kaçınılmalıdır.
Nar ve Kanser
Aralık ayında çıkan “Şimdi nar zamanı” başlıklı yazımda nar suyunun deneysel ve klinik çalışmalar ile ortaya konulan etkisi olan “kalp-damar sistemi rahatsızlıkları” üzerindeki etkisinden bahsetmiştik. Hatırlarsanız bu etkisinin önemli ölçüde taşıdığı polifenolik bileşenlerin antioksidan etkine bağlı olarak ortaya çıktığını yazmıştım. Ayrıca şeker bileşenlerinin de kalp krizi riskini azaltıcı etkiye katkısı olduğu deney hayvanları üzerinde yapılan deneyler ile ortaya konulmuştu.
Narın kanser üzerindeki etkisi üzerinde yapılan çalışmalar henüz klinik aşamaya gelmemiş, deney hayvanları veya yapay ortam (in vitro) çalışmalarına dayanıyor. Nar suyunun kanser üzerinde etkisi yine taşıdığı antioksidan etkili polifenolik bileşiklere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Kanser üzerinde etkili olabileceği ileri sürülen kısım daha ziyade, “Narın çekirdeği”. Konjuge linolenik asit bakımından zengin çekirdek yağının, sıçanlar üzerinde yapılan çalışmada kolon kanseri modeli üzerinde belirgin etkisi tespit edilmiş. Ayrıca deney hayvanlarında göğüs kanseri, prostat kanseri modelleri üzerinde de belirgin etkisi tespit edilmiş. Prostat kanseri hücreleri üzerinde yapay ortamda nar çekirdeğinden koruyucu ekstraksiyon yöntemi ile (superkritik karbondioksit ekstraksiyonu) elde edilen “Nar Yağının” soğukta sıkılarak elde edilen çekirdek yağından daha etkili olduğu gözlenmiş. Dolayısıyla narı çekirdekleri ile çiğneyerek yemek bence daha etkili olabilir.