Çayın sağlığımız için çeşitli yararları bulunduğu, özellikle kalp, kanser ve sinir sistemi üzerinde koruyucu etkisine ilişkin bazı deneysel ya da epidemiyolojik çalışmaların sonuçları basında sık sık yer alır. Benim yazılarımda da daha önce çayın çeşitli etkilerinden bahsettiğimi hatırlarsınız. Yeşil çay ya da siyah çayın aynı bitkiden farklı işleme şekilleri ile elde edildiğini sanırım biliyorsunuz. Uzak doğu toplumları tarafından daha fazla tercih edilen yeşil çayın bilhassa daha kuvvetli antioksidan etkiye sahip olduğu ve kanserden tutun yaşlanmaya kadar çok farklı hastalık ve fizyolojik bozukluğun önlenmesinde rolü olduğu çeşitli bilimsel çalışmalar ile ortaya konuluyor. Benim üzerinde durduğum bir etkisi ağızda çürümeye yol açan bakteriler üzerindeki önleyici etkisi. Tabi bunun için çayı şekersiz içmek gerekiyor. Son zamanlarda oldukça dikkati çeken bir başka etki ise yeşil çayın yağ yakıcı özelliğine bağlı olarak zayıflama rejimlerinin önemli unsurlarından biri olması. Çayın bütün bu sık sık gündeme gelen yararlarının dışında, belkide daha önce pek bilinmiyen bir etkisi ile ilgili yeni yayınlanan bir çalışmanın sonuçları dikkatimi çekti. Bu hafta bu çalışmadan bahsetmek istiyorum.
Çay algılama bozuklukları riskini azaltabilir
Çayın algılama kapasitesi üzerindeki etkisinin incelendiği Singapur’da yapılan bir saha çalışmasının sonuçları 2008 yılı Temmuz ayında yayınladı. 55 yaşın üzerinde seçilen 2501 birey önce bir teste tabi tutularak mevcut zihin kapasiteleri belirlenmiş. Daha sonra bu kişiler siyah çay (Seylan veya İngiliz çayı, İngilizlerin tercih ettiği gibi süt ilave edilerek), oolong çayı (yarı fermente Japon çayı tipi; süt ilave edilmeden) ya da yeşil çay (fermente olmamış Çin çayı tipi) tüketme sıklıklarının yanı sıra, yedikleri besinler, sağlık durumları ile ilgili gözlem altında tutulmuşlar. Günlük çay kullanım sıklığı 0-6 fincan “tüketmiyor ya da az tüketiyor” ve 10 bardak ve yukarısı ise “çok kullanıyor” şeklinde derecelendirilmiş. Araştırmaya katılan bireyler 16 ay sonra tekrar “bellek kapasitesi” ölçümü testine tabi tutulmuş.
Deney sonuçları değerlendirildiğinde katılan bireylerin büyük çoğunluğunda tüketilen çay miktarı arttıkça algılama bozukluklarını önemli ölçüde önlenebileceği yorumuna varılmış. Yararlılık bakımından siyah çay ile oolong çayı arasında belirgin bir farklılık tespit edilememiş. Diğer taraftan, çalışmaya katılan bireyler arasında yeşil çay içenlerin oranı oldukça düşük olduğundan yeşil çayın, kara çay ve oolong çayına göre sağlıklı bir karşılaştırılması yapılamamamış.
Algılama bozuklukları, bilhassa bunama ve Alzheimer hastalığı gibi son derece önemli hastalıkların bir ön işareti olarak kabul edildiğinden, çalışmanın sonuçları oldukça dikkat çekici. Günlük hayatımızda çok sık olarak kullandığımız bu içeceğin, bizi bu önemli sağlık sorunlarından ne decede koruyucu bir rol oynayabileceği konusunda daha geniş bir denek sayısı üzerinde ve daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç var. Yani bu sonuçlara bakarak beklentileri ve çay tüketimini abartmadan yeşil çay veya siyah çay içmeye devam etmek yararlı olabilir.