“Ekmek öldürücü bir zehirdir !” desem, “yok canım, daha neler” diyerek, benim hakkımda olumsuz düşünürsünüz. Ama “çölyak hastalarının sindirim sisteminde unun içerisindeki protein yapısındaki gluten maddesinin yapısal dönüşüme uğraması ile meydana gelen peptit-alfa-gliadin’in bağırsak tahrişine yol açarak ölümle sonuçlanabilen semptomlara yol açabildiği” açıklamasını yaparsam konu daha net olarak anlaşılabilir. Benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün; mesela yemeklerimize lezzet katan sarımsak için “Sarımsak beyin kanamasından öldürür” desem, ne düşünürsünüz? Kan sulandırıcı ilacın (asetil salisilik asit, warfarin) yanı sıra kan sulandırıcı özellikteki bitkisel ürünler olan ginkgo ve ginseng kullanan kişiler bir de sarımsak yutarlarsa kanın aşırı sulanması nedeniyle pıhtılaşması gecikeceğinden bir yere çarpma ya da yaralanma durumunda şiddetli kanama riski artabilmektedir. Dolayısıyla, günlük hayatımızda sürekli tükettiğimiz hiç bir riski bulunmayan, güvenilir ve hatta sağlığımız için yararlı temel gıda maddeleri bile bazı kişiler için tehlikeli, hatta ölümcül olabiliyor.
Deva mı, zehir mi?
Gazete ve dergilerde ilaç ve toksikoloji hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan bazı kişilerin besinler ya da bitkilerin zararları, riskleri hakkında, “sözüm ona halkı uyarmak amacıyla” yalan yanlış bilgiler verdiğini üzülerek görüyorum. Bu tip yanlış bilgileri okuyan insanların zihinleri karışıyor, ne yapacaklarını şaşırıyor.
Aslında doğada bulunan besin ya da şifa amacıyla yararlanılan tüm doğal moleküllerin yararlı olduğu kadar zararlı olabilmesi mümkün. Deva ve zehir etkileri arasındaki ince çizgiyi onaltıncı yüzyılda ünlü bilim adamı Paracelsus şu şekilde ifade etmiş: “Bir maddenin yararlı ya da zehirli olması miktarına bağlıdır”. Bu kural doğal ya da sentetik tüm moleküller için geçerlidir. İşte eczacılık bu bakımdan bir sanattır; zararlı olabilecek bir madde ustalıkla tedavi amacıyla kullanılabilir. Zaten Dünya Sağlık Örgütü zararlı etkiyi şu şekilde tanımlıyor; “Tedavi amacıyla önerilen miktarlarda uygulandığında bir ilaca karşı gelişen istenmeyen etkilerdir”.
Bir besin ya da ilacın yararlı veya zararlı olmasını etkileyen etkenler sadece bu kadarla sınırlı değil, şüphesiz. Kullanılan miktar ve süre, ürün kalitesi ve güvenilirliği, ürünün hazırlanış şekli, kalıtımsal etkenler vd. Her biri hakkında sayfalarca örnek verilebilir. Kaynak kitaplarda yer alan bazı bitkisel ürünlerin risklerine ait bilgiler uyarı niteliğindedir. Mesela, doğal bir depresyon ilacı olarak bilinen sarı kantaron (St. John’s wort) hakkında kitaplarda çok sayıda uyarı bulunmasına rağmen sentetik kaynaklı depresyon ilaçlarına kıyasla çok daha güvenlidir olduğu yapılan çalışmalar ile ortaya konulmuştur. Kitaplarda yer alan uyarılar bazı ilaçları kullananların ya da organ nakli ameliyatı olanların sarı kantaron kullanmamaları içindir.
Bir yazıda beni şoke eden ifadelerden biri alıç çiçekleri hakkındaydı. Yazara göre alıç çiçeği tansiyonu düşürür, kalp ritmini bozar, karaciğere hasar verir. Zaten alıçın başlıca etkisi tansiyon düşürücü ve kalp ritmini düzenleyicidir. Bu etkisi bilimsel klinik çalışmalar ile de ortaya konulmuştur. Alıç bilinen en güvenilir, yan etki riski bulunmayan bitkisel ilaçlardan biridir. Bu bakımdan besinler veya bitkisel ilaçlar hakkında çevreden duyduğunuz her olumlu ya da olumsuz bilgiye lütfen inanmayın.
"Günlük sağlık haberleri ve benzer konularla ilgilenenler için www.saglikiletisimplatformu.com'u ziyaret etmekte fayda var. Bu platform, çeşitli sağlık konularıyla ilgili makaleler, uzman görüşleri ve güncel bilgilere erişim sağlıyor. Ayrıca, 'Deva ve zehir arasındaki ince çizgi!' gibi özel sağlık sorularınızı da burada bulabilirsiniz. Ancak, daha detaylı bir inceleme ve kişisel sağlık durumunuzla ilgili öneriler almak isterseniz, online danışmanlık hizmetleri sunan www.onlinemuayenehane.com'u da ziyaret etmenizi tavsiye ederim."