Gazetelerde domatesle ilgili çıkan bir haber sanırım herkezi üzdü! Başlık “Domates fos çıktı”. Meğer domates bize boş yere ümit vermiş, halbuki kanseri önlemiyormuş. Amerikan İlaç Dairesi (FDA) domates üzerinde şimdiye kadar yapılmış 145 araştırmanın sonuçlarını inceleyerek bu kararı vermiş. Hani beş veya on çalışma olsa neyse, 145 çalışmanın sonuçlarını değerlendirerek bu sonuca varıyorlar.
Esasında, deyim yerindeyse, biz kendi kendimize “gelin-güvey” olmuştuk. Domates çıkıp da “ben kanseri önlüyorum, beni bol bol yemeniz gerekir” demedi. Yüzlerce bilim adamının yıllar boyunca yaptığı deneysel (laboratuvar şartları veya hayvan deneyleri) ya da klinik çalışmalar ile elde ettiği bilimsel çalışmaların sonuçlarının yorumlanması ile gündeme geldi. Ancak bana ters gelen husus, bir kaç kişinin çıkıp da “size yalan söylenmiş, şimdiye kadar yapılan bütün bilimsel çalışmalar palavraymış” demesi ne derecede doğru? Ayrıca ilaç piyasasında bazı ilaçlara avantaj sağlamak için daha önce nasıl uydurma haberler düzenlendiği de biliniyor.
Şüphesiz domatesin veya etkili bileşeni likopenin, aspirin gibi alındıktan 20-30 dakika sonra etkisini göstermeyeceğini herkes biliyor. Kanserin bu günden yarına gelişen bir patoloji olmadığını bildiğimize göre, likopenin tek başına kanseri önlemesini beklemek de bence saflık olur. Son iki yıl içerisinde domates ve likopen ile ilgili yayınlanmış bilimsel çalışmaları incelediğimde hemen hiç birisinde “kansere karşı korur veya iyileştirir” şeklinde kesin bir ifadeye rastlamadım. Hepsinde “kansere karşı koruyabileceği, ancak bu konuda daha fazla destekleyici kanıta ihtiyaç duyulduğu” ifade ediliyordu. Bir daha vurgulamak isterim, burada bahsettiğim “bilimsel kaynaklar”. Ancak bazı “filimsel kaynaklara” baktığımızda bu bulguların daha kesin ifadeler ile yer aldığını, yani “domatesin kansere karşı koruyucu etkisi bulunmuş” şeklinde yorumlandığını görüyoruz. Eğer hayatınızı bu “filimsel kaynaklara” göre yönlendiriyorsanız, yakında diğer yıkıcı haberlere de hazırlıklı olmalısınız; mesela “nar fos çıktı”, “üzüm çekirdeği etkisizmiş” gibi.
Gıdaların sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin hemen gözlenebilmesi genellikle söz konusu olamadığından, işlevsel yararları ile ilgili değerlendirmeler, bazı deneysel çalışma sonuçları dikkate alınarak yapılan “geriye dönük” (retrospektif) ve “ileriye yönelik” (prospektif) saha çalışmaları ile yapılmaya çalışılmaktadır. “Çalışılmaktadır” diyorum, çünkü insanları 10 yıl, 20 yıl gibi süreler ile standart şartlar altında tutabilmek, aynı şeyleri yemelerini veya aynı ilaçları kullanmalarını sağlamak, mümkün değil şüphesiz. Ayrıca kişisel, genetik, çevresel vd. etkenlerin sonuç üzerindeki olumlu veya olumsuz katkılarını, bırakın hesaplamayı tahmin edebilmek bile olanaksız. Dolayısıyla bazı düzeltme faktörleri, formüller yardımıyla bazı sonuçlar elde edilmeye çalışılıyor. Mesela göğüs kanseri teşhisi konulmuş hastaların günlük beslenme alışkanlıkları, sigara içip içmediği, doğum kontrol hapı kullanıp kullanmadığı, çocuğunu emzirip emzirmediği, aldığı diğer ilaçlar gibi geçmiş yaşantısına yönelik bir sürü soruya verdikleri cevaplara göre sonuçlar değerlendiriliyor. Bu sorgulamalardaki teknik yetersizlikler daha sonra yapılan analiz çalışmalarının yanlış yorumlanmasına neden olabiliyor. Mesela, ailesinde göğüs kanseri görülme sıklığı ile ilgili bir değerlendirme yapılmamışsa genetik faktörlerin etkisi gözardı edilmiş oluyor. Bu örneklemeyi “yaşadığı çevre” ve” iş ortamı” gibi etkenler için de düşünmeliyiz.
Şimdi tekrar Amerikan İlaç Dairesinin yorumuna gelelim. Değerlendirildiği ifade edilen 145 çalışmanın tümü klinik çalışma değil, deneysel ve hayvan çalışmaları da var. Deneysel ve hayvan çalışmaları ile likopenin, en azından, antioksidan etkisi gösterilmiş olduğuna göre, bu sonuca nasıl vardıklarını merak ettim. Çünkü burada yargılanan sadece domates değil, tüm antioksidan kavramı bence.