“İnsanlar yakın bir gelecekte, enfeksiyonlu hastalıklar karşısında antibiyotiklerin keşfedilmediği dönemlerdeki gibi çaresiz kalacaklar”. Bu sözler bir kaç yıl önce okuduğum bir makalede bir bilim adamının kehanet gibi sözleri. Yakın geleceğin ne zaman olabileceğini bilmiyoruz, ama bence hiç de uzak değil. Antibiyotikler olur olmaz sebepler ile çok sık kullanılıyor; boğazın mı ağrıdı? antibiyotik al, ilişkiden sonra üriner enfeksiyonu önlemek için yine bir tane antibiyotik. Sonuçta antibiyotiklere direnç kazanmış yeni mutant mikroorganizmalar gelişiyor. Yani yukarıdaki sözler bir kehanet değil, kaçınılmaz gerçek!
Çaresi ne? Ne yapmamız gerekiyor?
Bence en doğu yaklaşım, antibiyotik haricinde olasılıkların öncelikle denenmesi. En akılcı çözümlerin başında vücudun kendi savunma sisteminden yararlanılması gelir; yani bağışıklık sisteminin desteklenmesi. Bu konuda, hatırlarsanız, iki hafta önceki yazımda bazı önerilerde bulunmuştum. Hem bağışıklık sistemini destekleyen (immünomodülatör) ve hem de soğuk algınlığı enfeksiyonlarına yol açan mikroorganizmalar üzerinde antibiyotik benzeri etkisiyle gündeme gelen ve etkinliği deneysel olarak ve bilimsel nitelikte klinik çalışmalarla da ortaya konulan bir bitkisel ilaçtan bahsedeceğim: Umckaloaba.
Üst solunum yolu enfeksiyonlarında akılcı bir seçenek; Umckaloaba
Güney Afrika Sardunyası (Pelargonium sidoides) veya yerel adı ile “Umckaloaba”, son yıllarda oldukça popüler olan bu bitkinin kök ekstresinin standardize edilmiş formülleri (EP 7630) ile yürütülmüş bilimsel klinik çalışmalar (randomize ve plasebo kontrollü) ile soğuk algınlığı, üst solunum yolu enfeksiyonlarında belirgin bir yararı bulunduğunu ortaya koyuyor. Klinik çalışmalar gerçekten yüksek bir hasta (erişkin veya çocuk) sayısı üzerinde yürütülmüş; akut bronşitte 2317 ve akut tonsilofarenjitte 1345 hasta üzerinde çoğunlukla 7 günlük uygulama yapılmış.
İlaç bağışıklık sistemini uyararak, virüsler üzerinde (tümör nekroz faktörü ve interferon salınımını artırıyor) etki gösterirken, hem de soğuk algınlığına yol açan bakteriler üzerinde orta kuvvette etkiye sahip (antibakteryel). Çocuk ve gençler (1-19 yaşları arasında 166 hasta) üzerinde yapılan çalışmalar, ilacın erken uygulanmaya başlanması ile 7 günlük tedavi süresi sonucunda antibiyotik kıullanımına gerek kalmadan soğuk algınlığı şikayetlerini (öksürük, ateş) hafifletebildiği ve sekonder enfeksiyon gelişimi riskini önemli ölçüde önleyebildiğini gösterilmiş.
Soğuk algınlığında: Akut bronşit hastalarında yürütülen klinik çalışmalarda değerlendirmeye alınan; öksürük, balgam, öksürük sırasında göğüs ağrısı, nefes darlığı (bronşit şiddet skoru-BŞS) gibi şikayetlerde belirgin azalma gözlenmiş. Erişkinlere önerilen miktar 7 gün süresince günde 3 defa 30 damla, 6-12 yaş arası çocuklarda 20 damla ve 6 yaş altı çocuklarda ise 10’ar damlaya indiriliyor. Yeni yapılan bir klinik çalışmada ise 468 yetişkin, bronşit şiddet skorunun yanı sıra “işe gidebilme durumu” da değerlendirmeye alınmış; uygulamanın başlangıçında işe gidemeyenlerin oranı %67 iken, 7 gün sonunda Umckaloaba verilenlerde %16, boş ilaç verilen (plasebo) grupta ise %43’e inmiş.
Öksürük: Yapılan çalışmalarda öksürük şikayetleri üzerinde, bilinen bir öksürük ilacı olan, asetil sistein kadar etkili bulunmuş (mukolitik).
Sinüzitte: İlaç sinüzit (Akut maksiler sinüzit) tedavisinde de oldukça etkili bulunmuş, 375 hasta üzerinde yürütülen iki klinik çalışma sonuçları, bir hafta süre ile günde 3 defa 60 damla uygulanması ile gerek hastaların şikayetlerinde ve gerekse radyografik bulgularda belirgin bir azalma sağlanmış.
Bir ilacın kullanımı ile ilgili en öncelikle gözönüne alınan husus; güvenilirliği ve yüksek tolerabilitedir. İlacın diğer bazı şikayetleri veya hastalıkları tetikleyip tetiklemediği. yan etkileri bulunup bulunmadığı son derece önemli. Yapılan klinik çalışmalarda yan etki bakımından hasta ve hekim memnuniyeti %95-98 civarındadır. Umckaloaba uygulanan hastalarda yan etki şikayeti %8,5 civarında iken, bu oran boş ilaç (plasebo) verilen hastalarda %7 civarındadır.
Uyarı: Burada bir hususu tekrar altını çizerek belirtmekte yarar var. Bazı durumlar var ki, mutlaka antibiyotik kullanılması gerekiyor. Mesela, yüksek ateşle seyreden ağır enfeksiyonlarda antibiyotik kullanılması kaçınılmaz, aksi halde hastaya vereceği hasar çok ciddi boyutlarda olabilir. Özellikle sekonder enfeksiyon riski (beta-hemolitik streptokoklar) romatizmal ateş, nefrit gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir. Benim bu yazıda belirtmek istediğim husus, gelişigüzel antibiyotik kullanılmasından kaçınılması.