Soğan ve Sarmısak, gerek pişirilmiş ve gerekse pişirilmemiş halde Anadolu yemek kültürünün en önemli öğelerinden biri, yemeklerimizin vazgeçilmez tadı. Sarmısağın sağlığımız için yararları sık sık tartışılırken, kardeşi olarak tanımlayabileceğimiz soğanın yararları bilimsel olarak yeterince değerlendirilmemiştir.
Halk tedavi kültüründe soğanın hastalıklardan koruyucu ve tedavi değeri yüzyıllardır bilinmektedir. Soğanın sağlık için yararlarını inceleyen bilimsel çalışmalarda soğanın içerisinde bulunan bileşenlerden organik kükürtlü bileşikler (alkil sistein sülfoksitler) ve flavonoitlerin bilhassa kersetinin biyolojik özellikleri dikkati çekmektedir. Soğan güncel bilimsel çalışmalarda kanser dahil bir çok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde dikkati çeken kersetin’in en yüksek miktarda bulunduğu kaynaklardan biridir.
Soğan astım krizlerinde etkili olabilir
Taze soğan suyunun, halk arasında öksürük, bronşit ve hatta astımda yararlı olduğu bilinmektedir. Nitekim soğan suyundaki kükürtlü bileşenlerin (tiyosülfinatlar) bronşial astım krizlerinde etkili olabileceği kobaylarda yapılan deneysel bir çalışma ile de gösterilmiştir. Bu çalışmada soğan suyunun astım krizlerini tetikleyen bazı bileşenleri baskıladığı (histamin salınımı ve 5-lipoksigenaz yolağı inhibisyonu) ortaya konulmuştur. Bu bulguları destekleyen küçük ölçekli bir insan çalışmasında ise, 400 mg taze soğana eşdeğer alkollü soğan özütünün verilmesi ile astım krizine yol açan ani ve gecikmeli etkenleri baskıladığı gözlenmiştir. Burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta, soğanın pişirilmeden kullanılmasıdır. Çünkü etkili bileşen olduğu ileri sürülen kükürtlü bileşenler ısı ile parçalanmaktadır.
Soğanın Kalp ve Damar hastalıklarından Koruyucu Rolü Var
Günlük beslenme alışkanlıklarında batılı toplumlarda ortalama yüzde 15 doymuş ve yüzde 8 kadar çoklu doymamış yağ kullanıldığı hesaplanmaktadır. Yapılan bir bilimsel çalışmada, pişmemiş soğan içerisinde bulunan etkili bileşenlerin, doymuş yağların kalp ve damar sistemi üzerinde yol açabileceği hasarı önlemeye yeterli olup olamayacağı incelenmiş. Erkek ve dişi karışık gruplar halinde domuzlarda yürütülen deney sonucunda pişmemiş soğanın yemek sonrası kan plazması total gliserit miktarını yüzde 15 kadar düşürdüğü, ancak lipoprotein seviyesi üzerinde bir etkisi bulunmadığı tespit edilmiş. Gliserit miktarında sağlanan bu azalma, yenilen soğanın miktarına ve cinsiyete bağlı olmaksızın gözlenmektedir; yani çok soğan yenilmesi ile belirgin bir artış sağlanamamaktadır.
Soğan üzerinde yürütülen deneysel çalışmalardan bir diğerinde ise yüzde 10 yağ oranına sahip bir diyet ile beslenen dişi domuzlarda “Pişmemiş soğanın” vücutta yağlanmayı azaltıcı, bağışıklık sistemini kuvvetlendirici, antioksidan ve kan pıhtılaşmasını düzenleyici etkileri bulunduğu tespit edilmiş. Bu bulgular da, pişmemiş soğanın kalp ve damar hastalıkları risklerinin azaltılmasında ve şişmanlık tedavisinde yararlı olabileceğini ortaya koymaktadır.
Bildiğiniz gibi Anadolu’da sofralardan taze ya da kuru soğan eksik olmaz. Bu suretle yemekten sonra kanda yağ oranının yükselmesinin basit bir şekilde önlenebileceği, kalp ve damar sağlığına olumlu etkiler yapabileceği deneysel olarak da ortaya konuluyor. Anadolu’da halkın tedavi kültürü haricinde, günlük yaşamında sürdürdüğü bazı alışkanlıkların “ne derece doğru olduğu” yapılan deneysel çalışmalar ile ortaya konuldukça benim hayranlığım daha da artıyor.