Resveratrol sanırım, son yılların en popüler, en dikkati çekici bitkisel kaynaklı maddelerinden biri. Bilimsel yayın tarama motorlarında yaptığım incelemede, resveratrol üzerinde şimdiye kadar yayımlanmış 5850 (beşbinsekizyüzelli) bilimsel çalışma bulunduğunu tespit ettim. Bu müthiş bir sayı, sadece 2009 yılında dokuzyüzondokuz ve 2010 yılının ilk altı ayında ise dörtyüzdoksanbir çalışma yapılmış. Peki, resveratrolü bu kadar önemli kılan nedir? Resveratrol, fenolik yapıda bir bileşik ve kuvvetli antioksidan etkisi var. Dolayısıyla diğer antioksidanlar gibi vücudun antioksidan kapasitesini artırıyor. Bu nedenle, kalp ve damar işlevlerinin desteklenmesinde, nörodejeneratif ve iltihaplı hastalıkların ve çeşitli kanserlerin önlenmesi ve tedavisinde yardımcı olarak öneriliyor. Ancak, tüm diğer antioksidanlarla olduğu gibi, deneysel koşullarda (in vitro) elde edilen sonuçlara dayanarak yapılan bu sağlık önerilerinin insanlara uygulandığında ne derecede sağlanabileceğine ilişkin klinik çalışma sayısı oldukça az. Bu bakımdan tüm antioksidan etkili bileşiklerin vücutta ne derecede emildiği, metabolitlerinin ne derecede etkili olduğunun klinik olarak araştırılması gerekiyor.
Resveratrolün en dikkati çekici etkilerinden biri de beyin üzerindeki etkileri. Deney hayvanları üzerinde yürütülen çalışmalar da resveratrolün sinirleri koruyucu ve beyin işlevleri üzerinde etkili olabileceğini ortaya koyuyor. Peki ya insanlarda ne derecede etkili olabilir? Yeni yayımlanan bir çalışmada insan gönüllülerde beyin damarlarındaki kan akımı hızı ve zihinsel algılama yeteneklerindeki etkileri incelenmiş. Bilimsel ölçekte (çift körlü, plasebo kontrollü, çapraz döngülü) bu klinik çalışmada yirmiki sağlıklı genç gönüllü kullanılmış. Ayrılan gruplardan birine tek seferde 250, diğer gruba 500 miligram resveratrol tablet verilirken üçüncü gruba boş ilaç verilmiş. İlaç uygulanmasından 45 dakika ve 90 dakika sonra yapılan değerlendirmelerde, artan resveratrol miktarına bağlı olarak beyin damarlarındaki kan akımının hızlandığı gözlenmiş. Günümüzde ortalama insan ömrünün uzamasına bağlı olarak, özellikle yaşlanma sürecinde en önemli sağlık riskleri arasında gösterilen Alzheimer hastalığı, bunama, inme gibi hastalıkların gelişimin önlenmesi bakımından resveratrol ile elde edilen bu klinik bulgular büyük önem taşıyor. Sadece tek bir dozunun bile beyin damarlarında sağladığı bu etki, resveratrolün programlı olarak daha uzun sürelerde kullanılması ile çok daha belirginleşecektir.
Resveratrol, bazı bitkilerde yaralanma ya da mantar enfeksiyonu sonucu bitkiyi korumak üzere oluşan bir fitoalleksin olduğu için işlem görmemiş bitkide miktarı çok düşüktür. Mesela, üzümde en yüksek oranda üzümün kabuğunda az miktarda ise üzüm çekirdeği, kökü, yaprağı ve üzüm sapında bulunmaktadır. Kırmızı şaraplar, özellikle ülkemizde yetişen bazı tipleri resveratrol içeriği bakımından zengindir. Beyaz şaraplarda ise çok düşük orandadır. Bunun başlıca nedeni, beyaz şarabın üzüm çekirdeği ve kabuğu içermeyen üzüm suyunun fermentasyonu ile elde edilmiş olması. Kırmızı şarabın kuvvetli antioksidan etkisi sadece resveratrole bağlanamaz, şarabın fermentasyonu esnasında üzüm meyvelerinde bulunan antioksidan etkili diğer polifenolik içeriklerin de (flavonoller, prosiyanidinler vd.) ortama geçmesi ile antioksidan etkisi artmaktadır. Şüphesiz, şarabın taşıdığı alkolün vücuttaki olumsuz etkileri gözönüne alındığında resveratrolün etkilerinden yararlanmak için kırmızı şarap içmek pek akılcı görünmüyor. Başka hangi kaynaklarda var?
Resveratrolün etkisi daha yüksek olan tipi trans-izomeri, kırmızı şaraptan başka yerfıstığında bulunuyor. Piyasada tablet halinde pazarlanan resveratrol ise Uzak doğu ülkelerinde yetişen bir madımak türü olan Polygonum cuspidatum köklerinden elde edilmektedir, ancak bu bitkiden elde edilen resveratrol trans ve cis izomerlerini karışım halinde taşımaktadır.
Sonuç olarak, vücuda yeterli miktarda resveratrol sağlanabilmesi için kırmızı şarap içilmesi ya da yerfıstığı yenilmesi pek akılcı seçenekler olarak görünmüyor; şaraptaki alkolün ve yerfıstığı yağının verdiği enerjiye bağlı olarak ortaya çıkan şişmanlama riski göz ardı edilemez. Bu nedenle, kanımca en uygun seçenek resveratrol taşıyan tablet ya da kapsül formülasyonlarının kullanılması.