Soğuk algınlığından korunmanın akılcı yolu
Eskilerin “Testi kırılmadan önlemini almak” diye bir deyişi vardır. Soğuk algınlığına yakalandıktan sonra etkili bir tedavi uygulamak zor. Bu nedenle, benim en çok üzerinde durduğum konu “Koruyucu Tedavilerdir”. Koruyucu tedavilerin sadece ilaç uygulamaları olarak düşünülemeyeceğinin sanırım hepimiz farkındayız; iyi ve dengeli beslenme, kalabalık alanlarda daha dikkatli olmak ve “Grip Aşısı” uygulanması akla gelebilecek en akılcı önlemler arasında sayılabilir. Peki doğal ilaçlardan yararlanmak istiyorsak neler önerilebilir?
Bağışıklık sisteminin desteklenmesi önemli
Bağışıklık sisteminin desteklenmesi, kanımca, soğuk algınlığı, grip vb. hastalıklardan korunmak için ilk olarak akla gelebilecek önlemlerdir. Doğa, bağışıklık sistemini destekleyici etkiye sahip çok çeşitli seçenekler sunmaktadır. Ancak öncelikle bir hususu aklınızda bulundurmakta yarar var. Bağışıklık sistemi üzerinde etkili olan ilaçların gelişigüzel bir şekilde uygulanması sakıncalıdır. Özellikle bağışıklık sistemi işlevlerinde bozukluk ya da yetersizlik olan kişilerde (multiple skleroz, lökozis vd.), bağışıklık sistemini desteleyici ilaçların kullanılması yarar yerine zarara yol açabilmektedir. Yani “iki ucu keskin kılıç” olarak kabul etmek gerekir. Bilinçli ve akılcı kullanım esas.
Özellikle Eylül-Ekim ve Şubat-Mart aylarında, yani mevsim dönümlerinde dört ile altı haftalık süreçler ile alınacak bağışıklık sistemi ilaçlarının, soğuk algınlığı ve grip gibi enfeksiyonlardan korunmada son derece yararlı olabileceği bilinmektedir. Burada “olabileceği” gibi kesin olmayan bir ifade kullandığıma dikkatinizi çekmek isterim. Çünkü bağışıklık sistemini destekleyici ilaçlar, kişiden kişiye ve aynı kişide de duruma göre değişebilen farklı cevaplar verebilmektedir. Mesela, bir yakınınıza iyi gelen bir ilaç sizde aynı derecede etkili olmayabilir, ya da daha önce çok iyi cevaplar aldığınız ilaç bu defa etkisiz kalabilir. Bu tamamen kişisel ve kişinin de o dönemdeki durumu ile ilgili. Bu nedenle, modern tıpta soğuk algınlığı ve gripal enfeksiyonlardan korunmak için önerilen ve bağışıklık sistemini destekleyen çoğu ilaç “etkisiz” diye kabul edilir. Bu tip bilimsel (epidemiyolojik, klinik) çalışmaların sonuçları değerlendirilirken gözönüne alınması gereken kriter, “bir önceki döneme oranla. ilaç verilen dönemde tekrarlayan enfeksiyon sayısıdır”. Mesela, bir önceki yıl ilaç kullanılmadığında altı defa soğuk algınlığı veya gripal enfeksiyona yakalanan kişi, ilacı uygun dönemlerde ve uygun miktarda kullandığında (yani mevsim dönümlerinde) üç defa yakalanıyorsa; “ilaç yüzde elli etkilidir” diye kabul edilmelidir. Bir ilaç için bu kabul edilebilir bir oran. Hiç bir ilaç herkese yüzde yüz etkili değildir.
Soğuk algınlığından korunmanın akılcı yolu-2
Doğa, bağışıklık sistemi üzerinde etkili olabilen zengin seçenekler sunmaktadır. Bu seçenekler arasında ilk olarak “beta glukan” dan bahsetmek istiyorum. Beta glukanların bağışıklık sistemini kuvvetli uyarıcı özelliklerinin yanı sıra kanser, mikrobiyal enfeksiyonlar, diyabet ve yüksek kolesterol tedavisinde etkili olabileceğini ortaya koyan çok sayıda bilimsel çalışma bulunmaktadır. Bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi vücudun kendi savunma elemanlarının uyarılması suretiyledir. Bu bakımdan sık sık soğuk algınlığı ya da gribe yakalananlar, yoğun ve stresli çalışma temposu olan kişiler ve bilhassa kırklı yaşların üzerinde olanlar tarafından kullanılması sağlığın korunması bakımından yararlı olabilmektedir. 6 yaş üzeri çocuklarda da düşük miktarlarda kullanılması önerilmektedir. Ancak bağışıklık sistemi yetersizliğine bağlı hastalığı olan kişilerde hekim önermedikçe kullanılmaması yerinde olacaktır
Beta glukanlar doğada yaygın olarak bulunan bir madde grubudur. Tahıllarda bilhassa yulafta bol miktarda bulunan suda çözünen lif yapısında olup kalın bağırsaklarda şişerek kitle oluşturmakta, safra ve yağları emerek kolesterolün kana karışmasını engellemekte ve dolayısıyla da kolesterolün düşmesini sağlamaktadır. Bu nedenle, sağlığın korunması için beta glukan taşıyan yulaf ürünlerinin kullanılması, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) gibi resmi sağlık kurumları tarafından da vurgulanmaktadır. Beta glukanların bir başka kaynağı ise mantar ve mayaların hücre duvarıdır. Mesela, bağışıklık sistemini uyarıcı ve kanser tedavisinde yararları ile bilinen, Japonya ve Çin gibi Uzak doğu ülkelerinin ünlü shiitake mantarı (Lentinus edodes)’in etkili bileşenleri olan lentinanlar da beta glukan yapısındadır. Bu madde Japonya’da mide ve kolon kanserlerinin tedavisinde klinik olarak denenmek üzere onay almıştır. Ülkemizde ilaç halinde bulunan beta glukan bildiğimiz ekmek mayasının (Saccharomyces cerevisiae) hücre duvarından elde edilerek saflaştırılmıştır. Beta glukanlar farklı kaynaklarda farklı molekül büyüklüğüne sahip yapılardadır. Temel yapı olarak 1-3 bağlı beta-glikoz birimlerinden meydana gelmektedir. Yapılan çalışmalar, tıbbi etki bakımından 1-3 bağlı ana yapıya belirli aralıklarla 1-6 beta glikoz bağlanması ile daha etkili olduğunu, daha ileri saflaştırma ile 1-6 bağlı olanların bağışıklık sistemi üzerinde en yüksek etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur. Diğer taraftan, yeterince saflaştırılmamış beta glukan ekstrelerinde bulunan proteinlerin hassas kişilerde alerjiye yol açabileceği bildirilmektedir. Ancak saflaştırılmış beta-glukanlar ağız yoluyla uygulandığında herhangi bir olumsuz etki gözlenmemiştir. Bu bakımdan tedavide kullanılacak ürünlerin yüksek saflıkta olması hem daha yüksek bir etkinlik ve hem de güvenilirliği bakımından önemli bir husustur. Bu özelliklere sahip beta glukanların ilaç statüsünde olduğu ve eczanelerden alınması gerektiğini unutmamak gerekir. Yapısının beta-glikoz birimlerinden oluştuğuna bakıp da şeker hastalarının kan şekerini yükselteceği şeklinde bir endişeye kapılmasına gerek yok. Çünkü beta glukanın glisemi indeksi düşüktür ve yukarıda da belirttiğim gibi, tam tersi yani kan şekerini düşürücü etkisi bulunmaktadır.
Soğuk algınlığından korunmanın yolları-3
Bağışıklık sistemini destekleyerek soğuk algınlığı dahil bir çok rahatsızlığa karşı vücudun direncini artırmanın öneminden bahsetmiş ve bu amaçla yararlanılabilecek bir doğal formülasyon olan Beta-glukandan bahsetmiştik. Yararlanılabilecek bir başka doğal ürün ise Echinacea, ülkemizde doğal olarak yetişen bir bitki olmadığından “Ekinezya” olarak Türkçe okunuşu ile biliniyor. İlk olarak Kızılderililer tarafından kullanılan bitkinin bağışıklık sistemi üzerinde etkisi Alman araştırıcılar tarafından bilimsel çalışmalar sonucu ortaya konulmuştur. Bitki için çeşitli kullanım önerileri yapılmakla birlikte, bilimsel kaynaklarda iki kullanılış ön plana çıkarılmaktadır. Bunlardan, Echinacea angustifolia ve E. pallida kökleri “Üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak ve tedavisine yardımcı olmak” üzere öneriliyor. Echinacea purpurea’nın toprak üstü kısımlarının taze halde sıkılması ile elde edilen usare ise “Solunum sistemi ve İdrar yolu enfeksiyonlarının tedavisine yardımcı” olarak da önerilmektedir. Bu bakımdan kullanılan bitkinin hangisi olduğunun bilinmesi yararlıdır. Bilhassa sık sık tekrarlayan idrar yolları rahatsızlıklarında kullanılması gereken ilacın E. purpurea’dan elde edilmesi gerekir.
Bitkinin soğuk algınlığından koruyucu ve tedavi edici olarak etkinliği yeterli sayıda deneysel çalışmalar ve oldukça yüksek sayıda denek üzerinde yürütülen klinik çalışma ile de ortaya konulmuş. Bu konuda yayınlanmış 30’un üzerinde kontrollü klinik çalışmada “soğuk algınlığı” belirtilerinden koruma oranının %20-35 arasında değiştiği gözlenmiş. Önemli bir kısmında ise soğuk algınlığının daha hafif geçmesini sağladığı görülmüş. Yani bu ilacı kullanan bir kişinin soğuk algınlığına yakalanmayacağı düşünülmemeli; ancak hastalanma sıklığı ve hastalığın süresinde belirgin azalma sağlanıyor.
Ekinezya formülasyonlarının bağışıklık sistemi üzerindeki etkisinin ortaya çıkması için en az 2-3 hafta süre ile sürekli kullanılması gerekir. Ancak 2 aylık bir süreden daha uzun kullanılmaması öneriliyor. Yani uzun süre kullanılması ile bağışıklık sistemi daha etkin olmuyor. Bu önemli, çünkü bazı kişilerin sürekli olarak bu tip formülasyonları kullandığını sık sık duyuyorum. Benim önerim, mevsim dönümlerinde eylül-kasım ve şubat-nisan dönemlerinde iki kür şeklinde uygulanması şeklinde. Uzun süre kullanımlarda vücudun E vitamini stoğunu azalttığı bildiriliyor.
İsveç’te 246 gönüllü üzerinde yapılan bir çalışmada, soğuk algınlığı belirtileri başladıktan sonra bir hafta süre ile yüksek miktarda kullanılmaya başlanması ile de iyileşme sürecinin kısaldığı bildiriliyor. Halk arasında bir deyiş vardır “soğuk algınlığı ilaç alırsan bir hafta, ilaç almazsan yedi gün sürer”. Şimdi bazı okuyucularım bu sözü hatırlayıp kullanmanın yararsız olacağını düşündüklerini duyar gibi oluyorum. Burada önemli olan şikayetlerin hafif geçmesini sağlamak. Ayrıca ekinezya boğazda bazı bakterilerin (Streptococcuc) gelişimini engelleyerek şikayetleri hafifletebilmektedir.
Yeterli deneysel bilginin bulunmaması nedeniyle Ekinazya formülasyonlarının hamile ve emzirenlerde kullanılmaması belirtilmekle beraber, 500 hamile kadın üzerinde yapılan bir izleme çalışmasında yenidoğan bebeklerde herhangi bir olumsuz cevap görülmediği bildirilmektedir. Ancak bu konuda daha fazla bilimsel bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır.
Genel olarak Ekinazya yan etki bakımından güvenilir bir bitki. Bildiğimiz papatya ile aynı aileden olması nedeniyle bazı kaynaklarda, papatya alerjisi olanlarda dikkatli olunması gereği kayıtlıdır. Ancak bazı ilaç etkileşmelerine dikkat edilmesi gerekir. Bu ürünlerin Greyfurt suyu ile birlikte içilmesinden kaçınılmalıdır. Arada 1-2 saatlik bir boşluk bırakılarak kullanılması mümkündür.
Soğuk algınlığının tedavinde akılcı yaklaşımlar-4
Gazetelerde yer alan bir haberde, yeni bir soğuk algınlığı ve grip salgınının geldiği bildiriliyordu. Bir yakalanırsak yandık; işlerimiz aksayacak, yataklara düşeceğiz, bir yığın ilaç kullanmak zorunda kalacağız. Bir kaç haftadır soğuk algınlığı ile nasıl başa çıkabileceğimiz konusunu inceliyoruz. Önemli olan yakalanmamak ya da hafif bir şekilde atlatmak. Daha da önemlisi gereksiz yere antibiyotik kullanarak dirençli mikroplar gelişimine katkıda bulunmamak. Bu amaçla belirli program dahilinde kullanılacak ilaçlar ile bağışıklık sisteminin desteklenmesinin en akılcı yaklaşım olacağından bahsettik. Eczaneden alacağımız Beta glukan’ın ve Ekinezya’nın bu amaçla kullanımınının yararlarını vurguladık. Geçen hafta sonu bir ilaç fabrikasının yeni açılan tesislerini gezmeye gittik. Yol boyunca yanımda soğuk algınlığına yakalanmış öğretim üyesi arkadaşım oturuyordu; yandık dedim, içimden, yarın ben de hastalanacağım herhalde. Eylül ayında bağışıklık sistemimi güçlendirecek kürümü uyguladığım halde, eve dönünce hemen Ekinezya kürüne başladım, ama her zaman kullandığımın iki misli miktarda ve sadece bir hafta süre ile. Neyse hastalığa yakalanmadan atlattım.
Soğuk algınlığına karşı kullanılabilecek bir başka seçenek ise Umckaloaba, hem bağışıklık sistemini destekleyici ve hem de soğuk algınlığı enfeksiyonlarına yol açan mikroorganizmalar üzerinde antibiyotik benzeri etkisi bulunan ve eczanelerde satılan bir bitkisel ilaç. Güney Afrika Sardunyası (Pelargonium sidoides) ya da yerel adı ile “Umckaloaba”, bitkisinin standardize edilmiş kök özütü formülleri (EP 7630) ile yürütülmüş bilimsel klinik çalışmalar (randomize ve plasebo kontrollü) ile soğuk algınlığı, üst solunum yolu enfeksiyonlarında belirgin bir yararı bulunduğunu ortaya koyuyor. Klinik çalışmalar gerçekten yüksek bir hasta (erişkin veya çocuk) sayısı üzerinde yürütülmüş; akut bronşitte 2317 ve akut tonsilofarenjitte 1345 hasta üzerinde çoğunlukla 7 günlük uygulama yapılmış.
İlaç bağışıklık sistemini uyararak, virüsler üzerinde (tümör nekroz faktörü ve interferon salınımını artırıyor) etki gösterirken, hem de soğuk algınlığına vücuda yerleşen fırsatçı bakteriler üzerinde orta kuvvette etkiye sahip (antibakteryel). Çocuk ve gençler (1-19 yaşları arasında 166 hasta) üzerinde yapılan çalışmalar, ilacın erken uygulanmaya başlanması ile 7 günlük tedavi süresi sonucunda antibiyotik kullanımına gerek kalmadan soğuk algınlığı şikayetlerini (öksürük, ateş) hafifletebildiği ve sekonder enfeksiyon gelişimi riskini önemli ölçüde önleyebildiğini gösterilmiş.
Akut bronşit hastalarında yürütülen klinik çalışmalarda değerlendirmeye alınan; öksürük, balgam, öksürük sırasında göğüs ağrısı, nefes darlığı (bronşit şiddet skoru) gibi şikayetlerde belirgin azalma gözlenmiş. Erişkinlere önerilen miktar 7 gün süresince günde 3 defa 30 damla, 6-12 yaş arası çocuklarda 20 damla ve 6 yaş altı çocuklarda ise 10’ar damlaya indiriliyor. Yeni yapılan bir klinik çalışmada ise 468 yetişkin, bronşit şiddet skorunun yanı sıra “işe gidebilme durumu” da değerlendirmeye alınmış; uygulamanın başlangıcında işe gidemeyenlerin oranı %67 iken, 7 gün sonunda Umckaloaba verilenlerde %16, boş ilaç verilen (plasebo) grupta ise %43’e inmiş.
Yapılan klinik çalışmalarda yan etki bakımından hasta ve hekim memnuniyeti %95-98 civarında bulunmuş. Umckaloaba uygulanan hastalarda yan etki şikayeti %8,5 civarında iken, bu oran boş ilaç (plasebo) verilen hastalarda %7 civarındadır. Yani yan etkisi yok denecek kadar az.
Soğuk algınlığının tedavinde akılcı yaklaşımlar-5
Bir kaç haftadır sürdürdüğümüz soğuk algınlığı ve grip ile ilgili yazılarımıza, bu hafta bitki seçenekleri değil de, bu amaçla kullanılan iki doğal üründen bahsederek son veriyoruz.
Çinko pastilleri
Yapılan klinik çalışmalarda ağızda emilen iyonik çinko pastillerinin soğuk algınlığı tedavisinde yararlı olduğunu, hastalık süresini kısalttığını ortaya koymuş. Muhtemel etki şekli olarak, çinko iyonlarının soğuk algınlığı etkeni rinovirüslerin üzerine yapışarak virüsün çoğalmasını engellediği, çinko pastillerin virüsün boğaz mukozası üzerinde yapışıp çoğalmasını önlediği öne sürülüyor. Yüz gönüllü üzerinde yürütülen bir klinik çalışmada çinko pastil verilen gönüllülerin boş ilaç (plasebo) verilen kişilere göre yaklaşık olarak iki misli daha kısa sürede iyileştiği gözlenmiş. Soğuk algınlığının ilk belirtilerinin görülmesinden itibaren 24 saat içerisinde her iki saatte bir çinko (çinko glukonat) pastil verilmeye başlanan gönüllülerde ortalama iyileşme süresi 4,4 gün iken, plasebo grubunda 7,6 gün olarak tespit edilmiş. Bu uygulama sırasında her hangi bir yan etki görülmemesine karşılık gönüllülerin yüzde sekseni pastillerin tadından pek memnun olmamış, hatta yüzde yirmisinde bulantı bile yapmış.
Soğuk algınlığında C vitamini kullanımı
Hepimiz C vitaminin (askorbik asit) soğuk algınlığı ve gribin önlenmesi ve tedavisinde etkili olduğunu düşünürüz. Bu esasında, Nobel ödüllü bir bilim adamı olan Pauling’in 70’li yıllarda yankı uyandıran bir önerisinden kaynaklanıyor. Günlük önerilen miktarın 30-200 misli miktarda, yani C vitamini kullanılması ile soğuk algınlığının önlenebileceği ve tedavi edilebileceği savunuluyordu. C vitamininin günlük önerilen miktarı farklı kaynaklara göre 30-60 mg civarındadır. Pauling ise günlük 2-9 g kullanılmasının etkili olacağını öne sürüyordu. Bu hipotezin ardından yüksek miktarda C vitamininin etkinliğini değerlendirmek üzere çok sayıda çalışma yürütüldü. Ancak yapılan çalışmalarda yüksek doz C vitamininin soğuk algınlığı süresini sadece yüzde yirmi civarında kısaltabildiğini ortaya koydu. Yani C vitamininin tek başına kullanılması ile soğuk algınlığı ve gribin iyileştirilmesi pek mümkün değil, ancak hastalıktan korunmak amacıyla ve tedaviye yardımcı olarak diğer ilaçlar ile birlikte kullanılması yararlı.
Bu arada yüksek miktarda C vitamini kullanımasının sakıncaları konusunda da sizleri uyarmak isterim. Pauling’in önerdiği miktar son derece yüksek ve kullanımı oldukça riskli. Bilhassa böbrek ve kan klinik tablosunda olumsuz değişiklikler söz konusu olabilir. En önemli sorun hastaların kullandığı diğer ilaçlar ile olan etkileşim. Aspirin gibi kan sulandırıcı ya da pıhtılaşma önleyici (antikoagülan) ilaç kullananlarda bu ilaçların emilimini artırarak kontrolsüz kanama riskine yol açabilir. Depresyon (trisiklik) ilaçlarının etkinliğini azaltabilir. Demir, çinko ve kalsiyum gibi minerallerin mide-bağırsak sisteminden emilimini artırabilir. Doğum kontrolü haplarının kan konsantrasyonlarını artırabilir.
Son olarak uyarımı tekrarlamak istiyorum. Bazı durumlar var ki, antibiyotik kullanılması mutlaka gerekli. Mesela, yüksek ateşle seyreden ağır enfeksiyonlarda antibiyotik kullanılması kaçınılmaz, aksi halde hastaya vereceği hasar çok ciddi boyutlarda olabilir. Özellikle sekonder enfeksiyon riski (beta-hemolitik streptokoklar), romatizmal ateş, nefrit gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir. Benim sizlere önerim, gereksiz yere antibiyotik kullanımına mecbur kalmamak için soğuk algınlığı ve gripten kendimizi koruyacak önlemleri zamanında almak, ya da hastalığın başlangıcında yapılacak uygulamalar ile hastalığı hafif atlatmak.