Binlerce yıldır Uzak-Doğu toplumları tarafından tüketilen “Yeşil çay” günümüzde Batı toplumlarının da dikkatini çekiyor. Taşıdığı polifenolik bileşiklere bağlı olarak kuvvetli antioksidan etkisi nedeniyle kalp hastalıkları ve kansere karşı koruyucu ve hatta antibiyotik etkileri sık sık gündeme gelmektedir.
Yeşil çay, Oolong çayı veya Japon çayı ile bizim severek içtiğimiz siyah çayın aynı bitkiden “Camellia sinensis” farklı işlemler ile elde edildiğini herhalde biliyorsunuz. Yeşil çayın bileşiminde bulunan polifenolik bileşikler arasında epigallokateşin (EGC) ve epigallokateşin gallat (EGCG) yeşil çayın içerisinde en önemli etkili bileşenler olarak bilinmektedir. Ancak yeşil çayın fermentasyona uğratılarak siyah çay haline dönüştürülmesi sırasında taşıdığı polifenoller polimerizasyona uğrayarak karmaşık yapılı moleküllere dönüşmektedir (teaflavinler ve tearubijenler). Bu yapısal değişime bağlı olarak yeşil çayın siyah çaya göre en az 3-5 misli daha kuvvetli bir antioksidan etkisi bulunduğu bildirilmektedir.
Yeşil çay için ileri sürülen biyolojik etkileri, bu çayı sık sık tüketen Uzak-Doğu toplumlarındaki epidemiyolojik çalışmalar ile desteklenmektedir. Ancak bu etkileri açık bir şekilde ortaya koyabilen bilimsel çift körlü klinik çalışmaların sayısı oldukça azdır. Uzak-doğu toplumlarında bir yaşam felsefesi içerisinde sürekli olarak kullanılan yeşil çayın sağlayabileceği yararların, yeşil çayın lezzetine yabancı olan toplumlarda aynı sıklıkla tüketilmesi söz konusu olamamaktadır. Dolayısıyla uygulanan bir kaç ay gibi kısa süreli klinik çalışmalar ile biyolojik yararların kesin olarak ortaya konulabilmesi kanımca oldukça zor. Bu nedenle, bu tip kısa süreli çalışmaların sonuçlarına bakarak “etkisiz” şeklinde değerlendirmede bulunmak doğru olamaz. Şüphesiz, yeşil çayın biyolojik etkilerinin bildirildiği bazı bilimsel çalışmalar da bulunmaktadır. Son olarak 2003’de yayınlanan ve 200’ün üzerinde hasta üzerinde yürütülen çift körlü bir klinik çalışmada 3 ay süre ile teaflavin bakımından zenginleştirilmiş yeşil çay formülasyonu verilen deneklerde boş ilaç verilen deneklere göre LDL kolesterol (kötü kolesterol) seviyesinin belirgin olarak düştüğü gözlenmiştir.
Yürütülen saha çalışmaları ile tespit edilen, yeşil çay tüketilmesi ile kan kolesterol ve trigliserit seviyelerinde belirgin bir azalma ve iyi huylu kolesterol olan HDL seviyesinde artış sağlayan, tansiyon düşürücü, kolesterol düşürücü ve kanserden koruyucu etkilerin ayrıntılı olarak incelendiği çift körlü klinik çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak bu tip bilimsel çalışmaların olası hata nedenlerini asgariye indirilebilecek şekilde dikkatle planlanması önemlidir. Yani bir etki iddiası varsa ve araştırıcılar deneysel hatalar nedeniyle bunu tespit edemiyorsa bu söz konusu ürünün etkisiz olduğunu göstermez.
Diğer taraftan, bazı ön çalışmalar yeşil çay polifenollerinin haricen uygulandığında cilt kanserlerini önleyebildiği, güneş ışınlarının yol açtığı hasarlara karşı koruduğunu ortaya koymaktadır. Normal güneş formülasyonlarından farklı olarak güneş ışınlarını engelleyici bir etki söz konusu değil, ancak hücreleri UV hasarından koruyucu bir etki sağlamaktadır.
Eczanelerde yeşil çay kremleri bulunmaktadır. Yeşil çay ekstrelerinin standard güneş koruyucuları ile birlikte uygulandığında bu bakımdan daha yararlı olduğu gözlenmiştir.
Yeşil çayın tadını sevmeyenler!
Yeşil çayın lezzetinin batı toplumları için yabancı olması nedeniyle, yeşil çay içmekten hoşlanmayanlar için, yeşil çayın etkili bileşenleri olan epigallokateşin (EGC) ve epigallokateşin gallat (EGCG) taşıyan ilaç formülasyonları pazarlanmaktadır. Bu şekilde tüketimin bir başka avantajı ise, kafein taşımaması nedeniyle, kalp-damar hastaları veya mide-bağırsak sistemi rahatsızlılığı olanlar tarafından da rahatlıkla tüketilmesi mümkün olabilmektedir.
Genel olarak günde 3 fincan yeşil çay içilmesinin kanser oluşumunu engelleyebileceği, standard çay ekstresi (%80 çay polifenolleri ve %50 epigallokateşin gallat) taşıyan tablet veya kapsüllerin ise günde 3 defa 100-150 mg dozlarda kullanılması önerilmektedir.
Bu arada bir uyarı; coumadin gibi kan sulandırıcı ilaç kullananların fazla yeşil çay içmemesi, vitamin K içeriği nedeniyle kanı fazla sulandırabilir. Yeşil çayın geleneksel şekilde hazırlanması durumunda (kaynatılıp 60 oC’ye soğumuş suyu çay üzerine döküp 5 dakika bekletilerek içilmesi) siyah çaya göre daha düşük kafein içerdiği bilinmektedir. Ancak yine de kafeine bağlı risk oluşturan durumlarda dikkat edilmelidir.