
Kanser yetersiz beslenmeye bağlı gelişen bir hastalık mı?
Prof. Dr. Vincent Castronovo kanser ve beslenme ilişkisi konusunda çalışan Belçika'lı bir hekim. Kendisine 2011 yılında sürekli şikâyetçi olduğu reflüye bağlı olarak biraz gecikmiş bir özefagus kanseri tanısı konuyor. 15 yıldan fazla bir süredir, üzerinde çalışmalar yaptığı kanser ve beslenme ilişkisi konusunda kafasında şekillenen bazı uygulamaları kendi üzerinde denemiş. Yakalandığı kanseri bir yıl içerisinde tamamen tedavi etmeyi başarmış. Hem hekim ve hem de hasta olarak başarı öyküsünü aktarıyor yazısında. Bu yazı Şubat 2012’de Belçika televizyonunda kendisi ile yapılan röportajdan derlenmiş ve internet üzerinden de yayılmış. Aslında internet üzerinden yayılan yazıların güvenilirliği düşüktür, ancak burada aktarılan bilgiler benim düşüncelerimle tamamen örtüşüyor. O nedenle sizlerle paylaşmak istedim. Biraz düzenleyerek kendi yorumlarımı kattım.
Kanserin beslenme ile ilişkisi
Reflü toplum içerisinde oldukça yaygın bir sorun. Uygulanan ilaç tedavilerinin sağladığı sınırlı etkinlikle yemek borusunda sürekli hasara bağlı olarak kanserleşme görülebiliyor. Dr. Castronovo yaptığı bilimsel çalışmalarda kanserlerin %40’ının doğrudan beslenme ile ilişkili olduğu, mide-bağırsak kanserlerinde bu oranın %54’e yükseldiğini gözlemlemiş. Dr. Castronovo beslenme ile kanser ilişkisini şu şekilde açıklamaya çalışıyor: Beslenme bozukluğu bağışıklık sisteminin düzgün çalışamamasına yol açıyor, vücudu koruyan bağışıklık sistemi yeterince gelişemiyor. Bu durumda vücutta dış etkenlerle sürekli olarak meydana gelen genetiği bozulmuş-kanserleşmiş hücreler zayıflamış bağışıklık sistemi tarafından yok edilemiyor.
Benim kanaatimce de sürekli olarak ve gelişigüzel bir şekilde reçetelenen ilaçlar ile mide asit salgılamasının engellenmesi hastanın şikâyetlerinde geçici bir rahatlama sağlanırken, hastanın midesinde besinlerin yeterince sindirime uğratılamaması nedeniyle beslenme bozukluklarına yol açabileceği görüşündeyim.
Şeker zehirli mi?
Günümüzde özellikle gelişmiş toplumlardaki rafine şeker tüketimindeki hızlı artış dikkat çekici seviyede. Dr. Castronovo 100 sene önce bir insan yılda 1 kilo şeker tüketirken, günümüzde bu rakamın 72 kiloya çıktığını ve insan vücudunun bu kadar yüksek miktarda şekere karşı ne yapacağını bilemediğini ifade ediyor. Ve yüksek miktarda alınan şeker vücutta yangıyı tetikliyor.
Aslında günümüzde hastalıkların etiyolojisi ile ilgili bulgular kanser dâhil her hastalığın temelinde “yangı” etkeninin rol oynadığını ortaya koyuyor. Obezitenin başlıca etkeni şekerin yol açtığı bu yangıdır. MS hastalığı bir yangı hastalığıdır. Beynin bazı bölgeleri yangıya bağlı olarak dopamin üretemez hale gelir. Kanserin de gelişmesi için ortamı hazırlayan bu yangı cevabıdır.
Tatlıyı seven biri olarak MAALESEF son zamanlarda yapılan yorumlar şekerin bu riskini doğruluyor. Ancak hemen hemen tüm bitkiler; bitkisel çaylar, meyve ve sebzeler hepsi “yangı giderici” bileşenler bakımından zengindir. Dolayısıyla bitkisel ürünlere günlük beslenme alışkanlıkları içerisinde yeterince yer veren kişilerin, abartmamak koşuluyla, biraz kaçamak yapmasında bir sakınca görmüyorum. Ama “öncelikle çay ve kahveden şekeri kesin” derim ben! Bu suretle gereksiz yere şeker tüketiminden uzak durmuş olursunuz.
Yetersiz beslenen zenginler
Yetersiz beslenme sadece yiyeceğin az olduğu fakir ülkelerin sorunu değil. Günümüzde gelir seviyesi yüksek Batı ülkelerinde de yetersiz beslenme söz konusu. Tüketilen besinlerin çoğu endüstriyel olarak işlenip rafine edilirken faydalı bileşenlerinden de arındırılıyor. Mesela, ekmek buğdayın en faydalı olan tohum kabuğu atılarak yapılıyor. B12, protein ve demir gidiyor, geriye saf nişasta yani şeker türevi kalıyor. Gıda endüstrisinin diğer bir kolu da bu artıkları alıp bunlardan vitamin ve besin desteği ürünleri yapıp ayrıca satıyor.
Kanseri nasıl yendim
Dr. Castronovo tıbbi tedaviye öncelik verdiğini, ancak beslenmesini planladığını ve besin destekleri kullandığını belirtiyor. İnsanın bağırsağında insan sağlığı bakımından çok önemli olan yararlı bakterilerde bulunan zengin enzim çeşitliliği besinlerin vücudumuza emiliminin yanı sıra vücudumuz için gerekli bazı enzim ve vitaminlerin üretilmesini sağlarlar. Kemoterapi sırasında maalesef bağırsaklardaki bu bakteriler ölüyor. Bu yüzden onları yenilemek, bağırsak florasını düzenlemek için probiyotik kullandığını vurguluyor. Bunun yanı sıra Dr. Castronovo düzenli olarak vitaminler, mineraller ve Omega-3 yağlarını taşıyan ürünleri kullanmış.
Günlük diyetinde yeterli seviyede protein almış, kızartmaları ve hepsinden önemlisi şekerli ürünleri hayatından çıkardığını ifade ediyor. Kendisinin de bir onkolog olması nedeniyle bu uygulamaları sırasında meslektaşlarının direnci ile karşılaşmamış.
Çiğnemenin önemi
Memelilerin beslenmesinin ilk ve en önemli aşaması çiğnemedir. Maalesef sosyal yaşam biçimimiz ve değişen ve rafine besinler bizleri çiğneme alışkanlığından uzaklaştırdı. Çiğnemek biyomekanik bir olay, bu suretle vücutta bazı sistemler harekete geçmektedir. Bunun yanı sıra parçalanan besinlerin sindirimi kolaylaşır. Bağırsaklarda oluşan gazların sebebi daha ziyade iyi çiğnememedir. Dr. Castronovo yiyeceklerin iyice çiğnenmesini ve strese kapılmadan yavaş yavaş yenmesini öneriyor. Yemek yemeyi aceleye getirmeyin, yemek için kendinize zaman ayırın diyor.
Dr. Castronovo’ önerilerini şu şekilde sıralıyor:
Haftada en az 3 kez yağlı balıkları tüketin. Ton balığı tüketin, içinde yüksek miktarda vücut için dışardan alınması şart olan yağ asitleri bulunur. Bu yağ asitlerini vücudumuzun çalışması için gereklidir. Ancak vücutta üretemeyiz dışardan alınması gerekir.
Şekerden uzak durun. Şekeri ve türevlerini (nişastalar, karbonhidratlar) hayatınızdan çıkarmaya çalışın. Rafine şekerleri kesinlikle tüketmeyin.
Brokoli tüketin. İçinde kanserin yayılmasını önleyen bir madde var. Brokoli ve diğer sebzeleri tüketirken bunları suda kaynatmayın. İçinde faydalı olan her şeyi suyuyla atarsınız. Pişirirken yavaş yavaş buharda pişirin. Yağını da sonradan ekleyin üstüne.
Yağları pişirmeyin, yakmayın. Üzerinden duman çıkan bir yağ zararlıdır. Sıcaklık yağların kimyasal yapısını değiştirip onları zehirli hale getirir. Yağı mümkünse pişmenin tamamlanmasına yakın son aşamasında ekleyin.
Kanınızdaki bakırı azaltın. Bunun için ıspanak tüketin.
Kızartmalardan uzak durun.
Palmiye yağı (hazır kurabiyelerde var) ve Ayçiçek yağını kullanmayın.
Dr. Castronovo bu deneyimlerine dayanarak şimdi kendi merkezinde önce hastalara kan testi yaparak hangi vitamin, mineral ve yağların eksik olduğunu tespit ettiklerini, alınan sonuca göre hastaya uygun bir beslenme planı oluşturduklarını belirtiyor. Hastalığın tedavi sürecinde vücutta eksik olan ne varsa beslenme ile yerine konulması gerektiğini, aksi halde yeyerli tedavi cevabının sağlanamayacağını ifade ediyor. Kanımca yukarıda aktardığım görüşler benim de büyük ölçüde katıldığım önemli hususları içeriyor. Uygulanması son derece basit ve herhangi bir risk söz konusu değil.