Yaz aylarının gelmesi ile pazarlardaki, manav reyonlarındaki sebze ve meyveler çeşitlendi, renklendi. Normal bir vatandaşın “artan yiyecek çeşitliliği” olarak ilgisini çeken ve şüphesiz iştahını kabartan bu rengarenk görüntüler, doğal tedavilere gönül veren bir kişi olarak bana “artan ilaç çeşitliliği” olarak görünüyor. Aynı, güncel tıbbın babası ünlü hekim Hipokrat’ın ikibin yıl önce söylediği gibi; “Bırakınız besinler ilacınız, ilacınız besinler olsun”. Hipokratın bu düşüncesinin ne kadar doğru olduğu günümüzün gelişen teknik olanakları çerçevesinde gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar ile net bir şekilde ortaya konuluyor.
Meyve ve sebzeler içerisinde sağlığımızın korunması için yararlı olan proteik maddeler, karbonhidratlar, vitaminler ve mineraller gibi temel beslenme öğelerinin haricinde en önemli temel bileşenler grubu flavonoitler. Her gün açıklanan bilimsel bulgular bu grup maddelerin sağlığımızın korunması ve tedavide ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Polifenolik yapıda olan flavonoitler, bazı yapısal farklılıklar ile yediğimiz meyve sebzelerin içerisinde yer alıyor. Mesela, flavonoller: soğan, pırasa, brokkoli, elma, likapa, çay içerisinde; flavonlar: kereviz, nane, maydanoz içerisinde; flavononlar: acı biber, narenciye meyvelerinde; flavon-3-olller: çay, kayısı, üzümde; izoflavonlar: nohut ve soya ürünlerinde; antosiyaninler ise kırmızı dut, nar, vişne, ahududu gibi renkli meyvelerde bulunmaktadır.
Ne kadar tüketmeli?
Artık, doğal sağlık ürünleri ile ilgilenen hemen hemen herkes polifenolik yapıdaki doğal bileşiklerin antioksidan etkili olduğunu ve dolayısıyla kalp ve damar hastalıklarından kanserlere kadar çok geniş bir yelpazede sağlık sorunlarına karşı koruyucu ve tedavi edici özellikleri bulunduğunu biliyor. Normal dengeli bir beslenme uygulayan kişinin günde 150 ile 200 miligram civarında flavonoit tipi bileşikleri tükettiği hesaplanıyor. Bu tahminler, şüphesiz, toplumsal beslenme tarzı ve aynı toplum içerisinde ise kişisel tercihlere göre değişiyor. Mesela, kersetin gibi flavonoller için Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 13 ile 22 mg arasında değişen günlük miktar, bir Kuzey Avrupa ülkesi olan Finlandiya’da 3.9 mg gibi çok düşük bir miktara düşüyor. Buna karşılık sebze ve meyve çeşitleri bakımından zengin bir mutfağa sahip Akdeniz ülkelerinde bu miktar 25 mg’ın üzerinde. Dünyadaki yetkili sağlık kuruluşları günde 25 miligram ve üzerindende kersetin ve türevlerinin tüketilmesinin kanser oluşumunu yüzde 25 oranında azaltabileceğini bildiriyorlar.
Bilimsel kuruluşlar tarafından yapılan saha çalışmalar değerlendirildiğinde, sebze ve meyve tüketiminin akciğer, mide, ağız, gırtlak, yemek borusu, kolon ve rektum kanserlerinde koruyucu rolü bulunduğu konusunda yeterli doğrulukta bulguların bulunduğu sonucu çıkarılmaktadır. Bu çalışmalarda en çok dikkati çeken ise, kersetin gibi flavonollerin akciğer kanserini önleyici rolüdür.
En tehlikeli kanser tipleri arasında yer alan pankreas kanseri oluşumunda flavonollerin rolünü belirlemek üzere yürütülen bir çalışmada farklı etnik kökenden ve farklı yaş ve cinsiyet gruplarından yüzseksenüçbinbeşyüzonsekiz gönüllü üzerinde 8 yıl yürütülen çalışmada, kişilerin tükettikleri gıdalardaki üç flavonolün (kersetin, kempferol ve mirisetin) miktarları tespit edilerek kişilerde pankreas kanseri gelişimi ile bu maddelerin oranları arasındaki ilişki izlenmiş. Yapılan değerlendirmede flavonol tipi bileşiklerden “kempferol” bakımından zengin gıda içeriğinin diğer ikisine göre daha belirgin bir koruyucu etkisi bulunabileceği görülmüş. Özellikle ıspanak ve pazı gibi koyu yeşil renkli sebzelerin flavonol içeriğinin sigara içen kişilerde daha yüksek koruyucu etkisi bulunduğu tespit edilmiş.
Sonuç olarak, yürütülen çok sayıda saha çalışmasının sonuçları, flavonoitler ve bilhassa flavonoller bakımından zengin gıdaların tüketilmesinin çeşitli kanserlerden korunmamızda yararlı olabileceğini gösteriyor. Bu tip saha çalışmaları kesinlikten ziyade, yol gösterici niteliktedir. Çünkü kanser oluşumunda beslenmenin ötesinde kalıtım, çevre, yaşam tarzı gibi çok sayıda etkenin rol oynadığı bilinmektedir. Kanser olduktan sonra pişmanlık ifadelerinin bir yararı bulunmadığında göre, bence meyve ve sebzelerdeki bu kapasiteden yararlanmak en akılcı yaklaşım olacaktır.