
Soğuk algınlığına karşı önlem alma zamanı
Sıcak ve uzun süren bir yaz mevsiminin arkasından yavaş yavaş da olsa havalar serinlemeye başladı. Mevsim geçişlerinin en karakteristik sonuçlarından biri olarak çevremde bir sürü aksıran, burnunu silen insanlar görmeye başladım. Tabi bir kısmı da evde yatıyor muhtemelen, kızım gibi. İki hafta önce küçük kızıma Ekinazya almasını önerdiğim halde almayı unutmuş, bu hafta gördüğümde boğazım ağrıyor, burnum akıyor diye şikayet ediyordu, belli ki önerilerimi dinlememiş! Ne diyeyim, “lamba dibine ışık vermez” diye boşuna söylememişler.
Star’ın Pazar ekinde Soğuk algınlığı ve grip ile ilgili olarak bir yazı ve bazı öneriler vardı. Bu yazımızda ben de doğal ilaçlar konusundaki bazı öneriler vermek istedim. Hiç şüphesiz, henüz hiç bir bitki veya bitkisel bileşenin hastalık etkeni mikroorganizmalar üzerinde antibiyotikler kadar kuvvetli etkisi (antimikrobiyal) bulunmamıştır. Daha doğrusu “ilaç olarak antibiyotikler yerine kullanılmamaktadır” demek yerinde olacak. Çünkü bizim yaptığımız bazı çalışmalar sonucu elde ettiğimiz bazı bitkisel maddelerin uçuk ve aft gibi virüsler üzerinde ve ülser etkenleri arasında yer alan helikobakter üzerinde antibiyotikler kadar etkili olduğunu gözlemledik. Bu nedenle, soğuk algınlığı veya gribe yakalandıktan sonra bitkisel ilaçların kullanılması hastalığın tedavisine yönelik pek fazla yarar sağlayamaz. Fakat hastanın şikayetlerini hafifleterek, hastalık süresince kendini biraz daha iyi hissetmesini sağlayabilmesi bakımından yararlı olacaktır.
Benim bu dönemlerde en çok üzerinde durduğum korunma şekli kendi bağışıklık sistemimizin hazır hale getirilmesidir. Bu konuda Kore Ginsengi kökü özütü ya da beta-glukan taşıyan ilaç formüllerinin bir buçuk ile iki ay süreler ile sürekli kullanılması vücut direncini destekleyerek soğuk algınlığına yakalanma riskini önemli ölçüde azaltabilmektedir.
Şüphesiz, bahsettiğim bu önlemlerin kesin etkili olabileceğini düşünmemek gerekir. Çünkü herkesin bağışıklık sistemi farklı cevaplar verebilmektedir. Bu nedenle ek destekleyici önlemler alınması gerekir. Yardımcı ek önlemler olarak çeşitli bitkisel çay seçeneklerinden yararlanılması mümkün. Üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunma ve tedavisinde Ekinezya çayı faydalı olabilmektedir. Ancak Ekinezya bitkisi daha ziyade kullanıldığı sürece etkisini sürdürebilmektedir. Bu nedenle, çayının bu dönem içerisinde sık sık kullanılması, hastalık durumunda ise daha yüksek etki sağlamak için şurup şeklinde olan formüllerinin de birlikte uygulanması önerilebilir.
Diğer koruyucu önlemler arasında adaçayı ve karanfil tomurcuğu ön plana çıkmaktadır. Her ikisinin de uçucu bileşenleri üst solunum yolu ve ağız enfeksiyonlarına yol açan mikroorganizmalar üzerinde etkinliği deneysel olarak ortaya konulmuştur. Bu nedenle, günlük bitkisel çay seçenekleri içerisinde bu ikilinin tercih edilmesi yararlı olacaktır. Ancak uçucu bileşenleri etkili olduğundan kesinlikle kaynatılmamalı, taze kaynatılmış suyu tercihan kapaklı bir fincan içerisindeki adaçayı poşeti ve 1-2 karanfil tomurcuğu üzerine ilave ederek 10 dakika bekletildikten sonra içilmelidir. Eğer boğazınızda yanma gibi soğuk algınlığı belirtileri hissederseniz daha yoğun derişimde hazırlayarak (6-7 adaçayı poşeti ya da yüzde 15’lik) gargara şeklinde kullanılması yararlı olmaktadır. Gargara uygulamasının günde 6-9 defa tekrarlanması suretiyle dezenfektan boğaz gargaralarından bile daha yüksek etki gösterdiği bilimsel bir klinik çalışmada gösterilmişti.
Soğuk algınlığı denince akla ilk gelen bitkilerden biri de ıhlamur, şüphesiz. Ancak hazırlama şekli ıhlamurun etkisi üzerinde doğrudan etkili. Ihlamur için tercih edilen hazırlama şekli, bir demlik içerisine konulan ıhlamur çiçeği üzerine taze kaynatılmış suyun dökülüp ağzı kapatılarak 10-15 dakika demlenmeye bıraktıktan sonra içilmesidir. Demlik içerisine lezzet tercihlerine göre tarçın kabuğu, elma ya da ayva dilimleri atılarak daha farklı seçenekler yaratılabilmektedir. Ihlamur çiçeklerinde bulunan kokulu bileşenlerin (linalool vd.) yatıştırıcı etkisi ile müsilaj bileşenleri öksürüğü yatıştırmada, taşıdığı polifenolik bileşenler ise boğazdaki yangının hafifletilmesinde yararlı olabilmektedir. Ancak kahvehanelerde ıhlamur istediğimizde servis edilen koyu sarı renkli ıhlamur, çiçeklerin ateş üzerinde su ile kaynatılması suretiyle hazırlanmaktadır. Dolayısıyla uçucu bileşenler yerine polifenolik bileşenler bakımından zengin bir karışım meydana gelmekte, güzel aromasını veren bileşenler uçarak kaybolmaktadır.
Soğuk algınlığına halk arasında “paçavra hastalığı” adı verilir.
İçinde bulunduğunuz odanın havasını tazeleyin
Bitkilerden elde edilen bazı uçucu yağların hastalık etkeni mikroorganizmalara karşı kuvvetli özellikleri bulunduğu eski çağlardan beri bilinmektedir. Mesela, Eski Mısırlılar mumyaları hazırlarken ölü bedenleri uçucu yağ ve uçucu yağ taşıyan reçine/balsam içerisine batırarak doyurdukları bezler ile sıkıca sararlardı? Aradan geçen binlerce yıla rağmen mumyaların ne kadar iyi korunduğunu belki müzelerde veya televizyonda görmüşsünüzdür. Bu bakımdan belirli aralıklar ile buğuların solunum sistemini dezenfekte edici özelliklerinden yararlanılması düşünülebilir. Şüphesiz bu uygulamayı abartmaktan kaçınmak gerekir. Çünkü uçucu yağlar genellikle hoş kokularına karşılık tahriş edici özellikte maddelerdir. Fazla miktarda veya çok sık koklanması solunum sistemi mukozasında tahrişe yol açabilir. Bir öneri olarak, “çam esansı, biberiye esansı ve nane esansını” hoşunuza gidebilecek bir koku elde edecek bir oranda karıştırdıktan sonra günde bir kaç defa kaynamış su içerisine bir kaç damla ilave ederek odanın havasını arındırmak mümkün. Bu arada aldığınız uçucu yağın (esans) kalitesinin de önemli olduğunu belirtmek gerekir. Öğrenci deneyleri için aktardan satın aldığımız kekik yağının on misli seyreltilmiş olduğunu tespit ettiğimizi sanırım daha önce yazmıştım.
Boğazı yumuşatmak için
Herkesin bildiği ve uyguladığı, ıhlamur vb. boğazı yumuşatıcı çayların içilmesi gibi önerileri tekrarlamak sanırım gereksiz. Soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlarda bir parça meyan balını emmek de yararlı olmaktadır. Meyanın içerisindeki triterpenik saponin yapısındaki glisiretik asidin virüsler üzerinde (topik etkili antiviral) etkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca meyan balı içerisindeki saponinler yüzey aktif özelliği nedeniyle boğazdaki yoğun salgının akışkanlığını artırarak balgam söktürücü etki gösterir. Hiç meyan balı tattınız mı bilmem, ama çok tatlıdır. Bu tadı bildiğimiz şekerden 60 misli daha tatlı olan glisiretik asitten ileri gelmektedir. Bu bakımdan şeker hastaları tarafından kullanılmasında bir sakınca olmaz. Glisiretik asitin ayrıca iltihap giderici (antienflamatuvar) özelliğide bulunmaktadır. Bir uyarı; yüksek miktarlarda ve 2 aydan daha uzun süreli olarak sürekli kullanılması önerilmemektedir. Günde 2-3 gram meyan balı kullanılması sanırım yeterli.